İşte, böyle bir şahsiyet ve onun fedekâr-vefadar talebelerine reva görülen bu badire ve mehalikten sonra, ülkedeki nisbî demokratikleşme ve serbestiyet imkânlarının doğmasıyla, istibdad ve totaliter yapının zayıflamasıyla, bu zatın sinema aracılığıyla kamuoyuna ve dünyaya tanıtılması zaruri bir ihtiyaç kesbetmiş olacak ki bazı çevreler filmin senaryosunu yazıp “Hür Adam” ismiyle beyaz perdeye uyarlamışlardır. Hayırlı olması dileğimizle…Ancak, bu senaryo yazılırken, muhteva, Said-i Nursi’nin Tarihçe-i Hayatı’na ve eserlerine ne kadar muvafıktır ya da değildir, filmin tamamı izlendikten sonra tebarüz ve tebellür edecektir. Şimdilik, sadece filmin fragmanını izlemiş biri olarak, bir-iki noktadaya değinmek istiyorum:
Bedbinlik ve kötümserliği semtime dahi uğratmak istemem, ancak fazla hüsnüzancılığı ve abartılı reklamlara kanmayı da saflık olarak değerlendiririm. Objektif olmak en doğrusudur. Sözkonusu Said-i Nursi’nin anlatılması olunca bence çok dikkatli ve ihtiyatli olunmalıydı. Bunun için de, bu çalışmanın müşterek bir konsept ve kabul içinde yapılması gerekirdi. Ancak görülen o ki, bu yapılmamış; sadece belli bir çevrenin muvaffakatıyla piyasaya sürülmüş gibidir. Yani bir çeşit pazar kaygısı… Neden diyeceksiniz?
Hür Adam filminin birkaç dakikalık fragmanında görebildiğim kadarıyla, Üstad’ın gerek şahsî tabiatı ve karakteristik kişiliği, gerek elbise ve kostümleri ve gerekse fikir ve telakkıyatlarının temsil edildiği kuşkuludur. Bence, on düşünüp bir isabetli seçime gidilmeliydi. Ancak öyle yapılmamış gibidir. Üstad rolündeki şahsın saçından sarığına kadar eleştirilecek çok yanları vardır; fazlası, filmin izlenmesi sonrasında ortaya çıkacaktır.
Hür Adam filminde Üstad’ın hür bırakılmadığı, aksine, birilerinin pazar ve propaganda amaçlı olarak onu kullandığı kuşkusu, fragmanda geçen şu iki ifadeyle hissediliyor:
1- Güya Üstad söylemiştir gibi, onun diliyle seslendirilen aşağıdaki söz ne anlama geliyor, acaba! (Bediüzzaman’ı bilenlerin ve sevenlerin bilgi ve ferasetine havale ediyorum).
“Bu milleti Türkler idare ediyor, bundan böyle de Türkler idare edecek!” Evvela, bu söz Risale-i Nur, ya da Tarihçe-i Hayat’ın neresinde geçiyor, gösterilmelidir. Şayet yoksa, Üstad’ın dliyle hangi kaset ya da görüntülü kayıtta mevcut? O da yoksa, hangi yakın talebesi bu söze şahittir, senarist tarafından bunu ispatlanması gerekir. Yok, eğer tamamen uydurulmuş bir söz olup Üstad’a söylettiriliyorsa, bu takdirde iki katlı bir günah işlediklerini itiraf etmeliyiz. Zira hem yalan, hem de iftira gibi iki katlı çirkin bir günaha tevessül etmişlerdir.
Bir sefer, 72 millettten müteşekkil, zengin bir mozaiğe sahip ve Osmanlının bakıyesi olan bu ülkeyi ve içindeki halkı münhasıran Türk olarak görmek ne kadar yanlış ve asabiyet-i milliyeleri tahrik edici bir muhtevaya sahipse, aynı şekilde Türk vurgusuyla, belli bir kavme idareciliği tahsis etmek (bir çeşit seçkinlik izafesiyle) ayrı bir hata ve fitneye çanak tutuluyor. Zira Cenab-ı Hakkın yarattığı hiçbir kavme ayrıcalık tanımadığı ve peygamberimizin de bu mealde bir imtiyaz vermediğini çok iyi biliyoruz. O halde, bu nasıl bir müslümanlık ve beniâdemliktir ki ha bire belli bir kavme vurgu yapılıyor. Şimdiye kadar, bu ülkedede icra edilen kavmiyetçilik bombardımanının ve dayatmasının nice hanumanları harabeye çevirdiği bütün dehşet ve vahşetiyle orta yerde dururken, hala uslanmayıp bunu milyonlara izleterek deklare ettirmeye çalışmanın mantığı nedir, izah eder misiniz Allah aşkına? En vahimi de, Bediüzzaman gibi ümmetin itimadını ve sevgisini kazanmış bir zatın diliyle bunu pekiştirmeye çalışmaktır… Hâlbuki sözle değil, icraatlarla liyakat belli olur. “Kâfir Rus’un 3 senede reva görmediği zulümleri Bediüzzaman’a 3 ayda çektiren mülhid ve münafıklar” bilmiyorum, nereden ithal edilmişlerdi acaba! “Birinci ve İkinci Cihan Harplerinin âlem-i insaniyete veremediği tahribatı Anadolu’da tatbik edilen rejim İslamiyet’e vermiştir” diyen Bediüzzaman, acaba bu tahripkâr rejimin uygulayıcılarını hangi kavme nisbet ediyor? Bunlar hangi kavmin içinden türemişlerdir.
Hasılı, vazgeçin bu Yahudi zihniyetinden. İslâm’a ve İslâmî vahdete zarar veriyorsunuz beyler! Maymundan ya da Kurttan geldiklerini iddia eden Materyalist-Şamanist zihniyete meşruiyet kazandırıyorsunuz beyler! Zira, bu sözlerle, Ademin çocukları değil, farklı farklı evülosyonların mahsulü saplantısına düçar oluyorsunuz! Bu sözlerle İblis’in, Allah karşısındaki muannid ve mütemerrid tezine destek sunuyorsunuz! O iblis ki “Ben Adem’den daha efdalim; zira beni ateşten, onu ise topraktan halkettin” demişti. Söylüyorum size, siz hangi kutsal ateşten yaratıldınız acaba? Söyletmeyiniz beyler!
2- Yine filmin fragmanında geçen Kürtçe şu ifadeye bakalım: “Li Enqarayê hukimetek bêîman hatiye avakirin. Emê ji bo wê, serî hildin” deniliyor. Söz, güya Şeyh Said hareketine iştirak edecek olan Kürdlere ait. Buna mukabil, Üstad da, güya “Bu millet bin yıldır İslâm’a hizmet etmiş, bu milletin çocuklarına kılıç çekmek haramdır” diyor…
Allah aşkına, ne zamana kadar aslı-astarı olmayan bu yalan ve düzmece senaryoyu dile getireceksiniz? Koskoca bir devlet bile yıllarca ders kitaplarına derc ettiği bu yalana bir kılıf dikemedi. Ne kendi arşivlerinden, ne de hareketin hâmisi ve tahrikçisi olarak gösterdiği İngiliz arşivlerinden bir belge ibraz edemedi. O halde, siz kim oluyorsunuz ki böyle delilsiz-belgesiz bir yalanı –üstelik pervasızca- savunuyorsunuz. Nurlardan aldığınız terbiye bumudur? Nurların hangi risalesinde yalana cevaz verilmiş? Bediüzzaman hangi kitabında kendisine gelindiğini ve harekete katılmaya davet edildiğini söylüyor, gösterir misiniz? Eğer gösteremiyorsanız, neden o zehirli dilinizi içeri çekmiyorsunuz. Neden Üstad’ı zan altında bırakıyorsunuz? Şeyh Said olayıyla birlikte Üstad’ın Burdur’a sürüldüğü, hatta birçok bölge ileri gelenlerinin dört biryana savruldukları biliniyorken; ve esas itibariyle tasfiye, tenkil ve imha amaçlı hedeflerine ulaşmak için hareketin apansız dayatıldığı gün gibi ortada iken; ve Şeyh Said’in kendisi değil, onu bu harekete mecbur bırakanların özel tertipler içinde oldukları ve bu işi özel kuvvetlerince organize ettirdikleri şaibesi varken, nedendir ki habire ısıtıp ısıtıp o zatı bir isyancı(!) gibi deklere ediyorsunuz?
Hasılı, Şeyh Said hareketi bir gün –tıpkı Menemen olayı gibi- tam vuzuha kavuşacaktır. O gün, kendisine iftira çamurları atanların birçokları günahlarıyla birlikte dar-ı cezaya gidecekler. Henüz ölmemiş müfteriler de ah u vah edecekler. Ve hakikatı savunanların yüzlerine bakacak yüzleri olmayacaktır. Ahiret de, dünya da çok renkli olacaktır… Olsa olsa, bir içtihad hatası yapan Şeyh Said ile Said-i Nursiyi karşı karşıya getiren zihniyete yuh olsun!